1 Haziran 2010 Salı

Mücver Fırında



Yaz sofralarının vazgeçilmezi mücver genelde yağda kızartılarak yapılır. Ilık ılık ve yanında yoğurt ile müthiş bir uyum içinde tüketilir. Ancak hepimizin bildiği gibi kızartma ağır olur. İlerleyen yaşımızı da düşünerek fırında mücver yapılmasının daha sağlıklı olduğuna kendimizi ikna etmemiz gerekiyor.

Dün kabak dolması yaptım, kalan kabak içlerine iki tane daha rendeleyip diğer malzemeleri de ekleyerek fırında pişirdim. İlk başta hayalkırıklığına uğrayacağım gibi geldi, ancak fırından çıkartıp biraz bekletince kıvamını buldu. Herkese tavsiye ediyorum, gerçekten lezzetli oldu.

Un miktarını artırarak biraz daha kek kıvamında pişirebilirsiniz.

Malzemeler
4 veya 5 adet kabak
4 veya 5 sap taze soğan
3 bütün yumurta
½ su bardağı beyaz peynir rendesi
½ demet maydanoz
½ demet dereotu
8 – 10 yaprak taze nane veya 1 tatlı kaşığı silme kuru nane
½ su bardağı ayçiçek yağı
1 + ½ su bardağı un (elenmiş)
Vegeta veya tuz
Karabiber
1 paket kabartma tozu


Yapılışı
Öncelikle fırın 180 derecede ısıtılır, fırının ayarına göre sıcaklığını kontrol etmek gerekebilir. Pişirme, fırına göre, 150 – 180 derece arasında oynayabilir.
Kullanılacak tepsi, sonradan kolay temizlenebilmesi için, yağlı kağıt ile kaplanır
(Yağlı kağıt kullanmama rağmen yine de üzerine biraz yağ püskürtüp azıcık unluyorum, kalıp gibi çıkıyor, bilginize…).

Kabaklar rendelenir, süzgece konur üzerine biraz tuz serpilerek suları süzdürülür.
Taze soğan ve diğer yeşillikler ince doğranır. Un, kabartma tozu eklenerek elenir.
Yumurtalar ayrı bir kaba kırılır, vegeta, karabiber ve ayçiçek yağı ile birlikte çırpılır.

Suyu süzülen kabak rendesi tekrar avuç içerisinde sıkılarak karıştırma kabına alınır. Tüm yeşillikler eklenir, beyaz peynir rendesi, çırpılmış yumurta karışımı katılarak karıştırılır.
En son un konur ve karıştırılır. Tepsiye dökülür, üzeri düzlenir ve önceden ısıtılmış fırında ortalama 35-40 dakika süresince üzeri kızarıncaya kadar pişirilir.

Afiyet olsun !


Not : İlk başta hayalkırıklığına uğrar gibi oldum demiştim, sebebi şu : Fırında pişen mücveri kontrol etmeye gittiğimde üzerinin köpük köpük olduğunu gördüm. Şaşırdım çünkü kabakların tüm suyunu almıştım. Sonradan anladım ki kabaklar ile birlikte diğer tüm yeşilliklerin suları çıkıyor. Pişme süresinin sonuna doğru köpük kalmadı. Böyle bir durum ile karşılaşırsanız şaşırmayın diye belirtmek istedim.
Ayrıca dilerseniz havuç rendesi de ekleyebilirsiniz, havuçları önceden azıcık yağda soteleyip eklerseniz hem daha iyi pişer hem de daha lezzetli olur diye düşünüyorum.

24 Mart 2010 Çarşamba

Kahvedaş

Geçmiş zamanı yakalayabilmek için aklıma gelenleri yazdım, kimbilir daha neler yaşadım mutlaka güzellikler oldu. Şimdi kaldığımız yerden devam etme zamanı hayatı yakalamak lazım. Yeni tatları...



Çikolatanın insanlar üzerinde bıraktığı etkiler saymakla bitmez, biliyorsunuz.
Mutluluk hormonu olan seratonin salgılanmasını da sağlıyor.
Özellikle bitter çikolata içerdiği çok az yağ oranı ile, dengeli tüketildiğinde, müthiş bir antioksidan.
Ayrıca, daha önce yazdığım gibi eğer dengeli tüketilirse kilo da aldırmıyor, daha ne olsun bir taşla kaç kuş vuruyoruz :)

Çikolata deyince benim için akan sular duruyor. Evde olmadığı zaman dengem bozuluyor, çok ciddiyim. Durum böyle olunca çikolatalı mamüller üretmeye başlıyor insan.
Daha önce Chef’s İstanbul’da çikolata yapım kursuna katılmıştım. Mustafa Bey’den öğrendiğimiz temel bilgiler ışığında yeni bir şey üretmeye çalışıyorum. Denemeler yapıyorum, zaman zaman bunları sizler ile paylaşacağım.

En sevdiklerimden birinin tarifini aktarıyorum. Kuruyemişler ve kuru meyvelerin çikolata ile birlikte karışması sonucu oluşuyor.
Adını “ Kahvedaş “ koydum.
Ölçüler yine göz kararı, kullandığım tepsiye göre belirliyorum.

Malzemeler
İstenilen kuruyemiş (Bana göre badem +ceviz + fındık bileşkesi süper oluyor)
İstenilen kuru meyveler ( Ben genelde ananas, kivi, papaya, mango, gün kurusu kayısı, elma kurusu, yaban mersini kurusu kullanıyorum)
Bitter kuvertür veya marketlerde satılan bitter çikolata
Krema
Birkaç damla portakal aroması (isteğe bağlı)

Not : Çikolata-krema ölçüsü bire bir olmayacak, 2-1 olursa daha iyi. Yani kullanacağınız çikolata miktarının yarısı kadar krema yeterli olacaktır.


Yapılışı
Kullanacağımız tepsiye yağlı kağıt koyuyoruz, kenarlardan da taşmalı, üzerini kapatacağız çünkü. Kuruyemişleri kısa süre ısıtıyoruz, yağları açığa çıksın diye. Soğumaya bırakıyoruz. Kullanacağımız kuru meyveleri tavla zarı iriliğinde doğruyoruz.

Derin bir tencereye kremayı koyup, ısıtıyoruz (kaynamayacak yalnız, ısınacak) ve bitter kuvertür çikolata parçalarını veya marketten alınan bitter çikolatayı kremaya ekliyoruz ve karıştırarak eritiyoruz. Bu aşamada isteğe bağlı olarak iki üç damla portakal aroması katabilirsiniz.(Dikkat edilmesi gereken nokta çikolatayı yakmamak. Benmari usulü de yapılabilir. Eğer bu şekilde yaparsanız kremayı ısıtın yine, ayrıca çikolatayı benmari usulü eritin ve sonra krema ile karıştırıp bir süre daha birlikte ısıtın).

Ocağı kapatıyoruz. Daha sonra kuruyemişleri ve doğranmış kuru meyveleri çikolata-krema bileşkesine katarak harmanlıyoruz. Karışımı yağlı kağıt ile döşediğimiz tepsiye yayıyoruz. Üzerine bastırarak düzlüyoruz.
Kenarlardaki yağlı kağıt parçalarını üzerine kapatıyoruz, kurumasın diye.
Bir gece buzdolabında bekletiyoruz. Ertesi gün keskin bir bıçak ile istenilen büyüklükte kesiyoruz.


Servis önerisi:



Ben genelde çikolatalı bar şeklinde kesiyorum. Eğer bir yere götüreceksem, resimde de gördüğünüz gibi, alüminyum folyo ile paketcikler yapıyorum ve süslüyorum. Renkli parşömen kağıt döşediğim kutulara koyup hediye ediyorum. Hoş oluyor. Mutlaka denemenizi öneririm.

Afiyet olsun!

18 Ocak 2010 Pazartesi

Geç kalmışlar / Devam...

Koca seneyi satırlara aktarabilmek çok zormuş. Ben ki çoğunlukla konuşmakta ve yazmakta zorlanmam ancak inanın terledim. Hatırlayamadıklarım var, kayıt altına almak istediğim şeyler var. Zorlanıyorum. Kaldığım yerden devam etmeye çalışacağım.

Hayatımda olan bitenlerin arasında en güzel şey Minişim, biliyorsunuz. Dünyam aydınlandı geldiğinde... Nasıl da güzel kokuyor !!! Çok özlüyorum onu.



Yaklaşık iki aydır bir türlü soğukalgınlığı ve gripten kurtulamadım. Geçici çözümler ile öteliyorum, sonra ne oluyor. hoop tekrar nezle.. Eee, böyle olunca ailemi, Minişimi göremez oldum. Bulaşmasın diye gidemiyorum. Artık yetti gari.. Çok ama çoooooooookkk özledim hepsini.

Neler oldu'lara dönersek...Çok sevdiğim candostum Charlie'nin (Şenol'un) Nisan 2009'da 50. Yaş gününü kutladık. Tabii ki yine Balat City'de... Gerçekten çok keyifli bir akşamdı, eğlendik, yedik + içtik her zamanki gibi...
Balat City meselesi sonra daha detaylı anlatılacaktır :)



Çalıştık, sevindik, üzüldük, heyecanlandık. Hastalandık, iyileştik. Günler geçti.
Sonra canımdan çok sevdiğim kardeşimin ve kuzenim ama dostum Nurdan'ın yaşgünleri oldu Mayıs 2009'da... Yolları hep açık olsun, yuvalarında hep sağlıklı,huzurlu ve mutlu olsunlar. Yeni yaşları onlara uğur getirsin.





Canımın gerçekten çok sıkkın olduğu bir gün oldu. Sığamazsınız ya bir yerlere, işte öyle bir gündü... Candostum Charlie ile Beykoz'a gittik. Sabah çıktık yola, Beylerbeyi'nde kahvaltı, Kandilli'de kahve, bin otobüseee ver elini Beykoz çayırı. Dolaşıldı, uzun bir süre konuşulmadı. Ruhlar dinlendirildi. Sonra yaşananlar, anılar anlatıldı. Kah gülündü kah hüzünlenildi. Tepelere çıkıldı, dualar edildi. Bu dünyadan, diğer dünyadan dem vuruldu. Dolu ama dingin bir gündü...

Çiçek Ablacıııımmmm çok teşekkürler, kesenize bereket. Harika kuru köfte yedik, ölüyorum sandım :)























Yine çalıştık, yine eğlendik, zaman zaman ağladık, zaman zaman deli gibi güldük. Uyuduk, uyandık, yine çalıştık. Sonra benim yaşgünüm oldu Haziran 2009'da. Tabii ki yine Balat City'de :) İnanılmaz bir gece düzenlemiş dostlarım. İyi ki varlar hayatımda. Hep mutlu, hep sağlıklı, hep huzurlu olsunlar. Hep birlikte olalım. O akşam terasta üst üste sürprizler yaşattılar bana. Tekrar tekrar teşekkürler hepsine, kocaman öpüyorum hepsini.



Çok sevdiğim, gurur duyduğum,canımın içi insanlığından ve tecrübelerinden hep ders almaya çalıştığım idolüm babacığımın yaşgününü kutladık. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu olsun hep, Allah başımızdan eksik etmesin.



Sonraaaaaa... Sıra geldi Minişim'in ilk doğumgününeeeeeee.. Allahım o ne endam, o ne salınma, o ne işve :):) Şansı, bahtı, yolu hep açık olsun kuzumun. İhtiyacı oldukça hep yanında olmak için söz verdim kendi kendime. O kadar mutluydum ki o gün, o kadar heyecanlıydım ki, anlatamam. Resimler konuşsun :






















Cankuşum Alican cancanımın yaşgününü kutladık sonra... Ona kendi ellerimle tiramisu hazırladım. Hep mutlu olsun, hep böyle gülsün istiyorum.






Meleğim, ustam, yoldaşım, candostum, canımın içi, biriciğim canım anneciğimin yaşgünü oldu Eylül 2009'da. Hasta olduğum için yanında olamadım :( İçime oturdu... Her zaman yanımda olsun, her zaman yanında olayım. Kokusunu hep içime çekeyim.

10 Kasım 2009 Salı

Geç kalmışlar...

Çok uzun bir süredir blogum ile ilgilenemedim. Hayat gailesi diyelim ve yolumuza devam edelim. Umarım herkes iyidir, yaşamı yolundadır. Dileğim, işlerinizin hep rast gitmesi...

Geçen sene Aralık ayından beri birçok şey oldu. Bir sürü yemek yedik, yeni yemekler öğrendik. Resimler çektik, sevindik. Üzüntülü günlerimiz oldu, yeni dostlar edindik. Özetle, hayatımıza devam ettik.

Geçen ayların - 11 ay olmuş bu arada - getirdiklerini ekleyeceğim. Minişim büyüdü, yeni tarifler öğrendim, taşındım. Gelenler oldu, gidenler oldu. Kararlar aldım, yeni girişimlerim var ilerisi için. Zamanı ve yeri geldikçe hepsini aktaracağım.

Şimdi sıralayalım :
Çok sevdiğim dostum Şebnem bizi evinde yılbaşı partisine çağırdı. Şebnem bir Çerkez kızı, tam anlamı ile :) Menü süperdi tabii. Aslı ile birlikte Çerkez Tavuğu'nda boğulduk resmen :) Güldük, konuştuk, eğlendik. Çok keyifli bir akşam oldu. Tekrar teşekkürler Şebo'cum :)



İşte o muhteşem Çerkez Tavuğu...

















Yılbaşını Balat City'de karşıladık, deli gibi eğlendik. Herkes birşey yapıp getirdi, malum ekonomik kriz... Pınar ve Gürhan'dan lirik dans istiyoruuummm :))
















Ahretlik'in, yani Aslı'nın, yani bizim laz bakkal Ahmet Abi'nin deyişiyle Renkli Kafa'nın :) doğumgününü kutladık Ocak 04'te... Gerçekten keyifli bir akşamdı. İyi ki doğdun Ahretlik :) Hep mutlu ol.

8 Aralık 2008 Pazartesi

Bayram Sofrası





Bayramları eski bayramlar gibi yaşamamız için elinden geleni yapar Melek'im, anneciğim. Arefe günü telaşı, bayram sabahı erkenden kalkıp telaşa kaldığı yerden devam etmesi... Güne yakışan yemekler ve süslü sofralar hazırlaması... ve yüzündeki o müthiş gülümseme...





Bizde yaşananlar mutlaka birçok evde de yaşanıyordur bayramlarda. O heyecanı çok severim. Herşey kusursuz bir şekilde hazırlandıktan sonra herkes en güzel elbisesini giyer süslenir. Misafirler gelmeden önce birbirimizle bayramlaşmak için sıraya gireriz, herkes birbirini kucaklar, iyi dileklerini ve sevgi sözcüklerini çekinmeden aktarır herkes, gözlerdeki yürekten gelen pırıltı ile beraber... Misafirler ağırlanır, yemekler yenir, çocuklara harçlıkları verilir (mendil içinde tabii). Çaylar-kahveler içilir, hikayeler anlatılır. Gülünür, eğlenilir.





Eskiden çok daha kalabalıktık, hele ki Prizren'den akrabalar gelmişse evler dolup taşardı. Anneannem sağken bayramın ilk günü onun evinde toplanırdık. Büyükler, yengeler, enişteler, teyzeler, amcalar, gelinler, damatlar, çocuklar, torunlar, torbalar :)) Allaaaahh cümbüş olurdu. Onun ölümünden sonra büyük teyzemde yani İncim'de toplanmaya başladık. Ev farklı, coşku aynı. İncim'in vefatından sonra annemlerde toplanmaya başladık. Ev farklı yine evet, ancak coşku biraz buruk. Gidenimiz çok oldu. Sessizce selamlaşır bayramlaşır herkes yine de, bilirim. Hep yanımızdalar...

Bayram sofralarımız müthiş olur, annem döktürür her zamanki gibi. Bu bayramda farklı olmadı. Şekerimiz çıktı yine :):) Diyorum ya eskiden çok kalabalık olurduk diye. Gördüğünüz masa açılıyor ve 12 kişilik oluyor. Bu masa haricinde başka masa da kurulurdu, hatta bir de çocuk masası açılırdı :) Şimdi gördüğünüz çok mütevazi...



Biraz da mutfaktan görüntüler ekleyeceğim. Zor beklediler fotografları çekmemi vallahi :)
Ayrıca en baş konuğumuz da Miniş'imdi. Canım benim ne güzel de gülüyor. Halası onu çok ama çooooooooookkkk seviyor.

Hepinize tekrar iyi bayramlar diliyorum.
Hayatınızın her günü bayram coşkusu dolu geçsin.
Sevgilerimle.







22 Kasım 2008 Cumartesi

Zeytinyağlı Çalı Fasulye


Annemin kulakları çınlasın :D
Melek'iiimmmm, çalı fasulye pişirdiiiimmm !!!!!
Kesin gülecektir bu yazımı okuduğunda, neden mi? Çalı fasulye ayıklamaktan nefret ederdim ve her seferinde kaçardım !!! Yemesine yerdim ama...
Gerçekten çok severim tadını, ah bir de o ayıklaması olmasa, ancak sanırım artık alıştım. Kenarlarını al, kalınsa üç şerit inceyse iki şerit halinde doğra. İyi ki çok kalabalık bir ailem yok. Bir kiloluk fasulyeyi ancak bu şekilde yapabiliyorum. İnsan isterse herşeyi yapar diyorsunuz, duyuyorum. Haklısınız.
Gelelim tarife...

Malzemeler:
1 kg. çalı fasulye
2 adet orta boy kuru soğan
3 adet domates
1 baş sarımsak
1+1/2 tatlı kaşığı toz şeker veya 2 adet kesme şeker
Tuz/vegeta
1 çay bardağı zeytinyağı
1+1/2 su bardağı kaynar su

Yapılışı:
Çalı fasulye yıkanır, yukarıda bahsettiğim şekilde doğranır. Kuru soğanlar yemeklik, domatesler irice doğranır. Bir baş sarımsağın varsa dış kabuğu ve püskülleri alınır (Dişlerin ayrılmaması lazım).
Tencereye zeytinyağı konur, ısıtılır, soğan eklenir ve biraz döndürülür. Domatesler eklenir ve 5 dakika soğanlar ile birlikte pişirilir. Doğranmış çalı fasulyesi tencereye alınır, 10 dakika boyunca sulunu salıp hafif çekene kadar soğan ve domatesler ile birlikte pişirilir (Arada fasulye dağıtılmamaya özen göstererek karıştırılır). Sarımsak tencerenin ortasına yerleştirilir.
Fasulyenin rengi koyulaşınca tuz/vegeta, şeker serpilir ve fasulyeleri biraz kapatacak kadar kaynar su konur. Önce orta harlı ateşte kaynayana kadar tutulur, sonra ocak kısık ateşe getirilerek yaklaşık 40-45 dakika pişmeye bırakılır.

Servis önerisi:
Yemeği pişen tencerede soğumaya bırakıyoruz. Eğer ertesi gün tüketecekseniz sofraya oturmadan yaklaşık bir saat önce buzdolabından çıkartırsanız daha iyi olur, biraz soğunu atar böylece. Servisten önce üzerine hafif zeytinyağı gezdiriseniz tadı ala olur :)

Afiyet olsun!

Toros Salatası

Köşebaşı'nı herkes biliyordur diye düşünüyorum. 1995 yılından beri Adana ve Tarsus yemekleri ile misafirlerini ağırlayan, dünyanın en iyi 50 restoranından biri olarak seçilen kebap restoranı.
Bilmeyenler www.kosebasi.com'a tıklayarak detaylı inceleme yapabilir.

Burada sunulan çok güzel bir salata var : Toros Salatası...
Taze otlar ile yapılıyor ve baharatlar ile zenginleştiriliyor. Geçenlerde Home TV'deki " Tadı Ustasında " programında Köşebaşı'ndaydılar veeee usta salatanın tarifini verdi. Şansa bakın :)
İşte o günden beri fırsat buldukça yapıyorum. Dostlarımla toplandığımızda da yaptım, bayıla bayıla yedik. Denemenizi tavsiye ederim. Miktar size bağlı.

Malzemeler:
Roka
Taze soğan
Dereotu (İsteğe bağlı)
Maydanoz
Taze nane
Domates
Sumak
Kırmızı toz biber
Tuz (Az miktar)
Nar ekşisi

Yapılışı:
Tüm taze otlar ince kıyılır. Taze soğan ince; domates, kabukları ile birlikte küp şeklinde doğranır (Baharat konacağı için kabuklar soyulmuyor. Kabuksuz olarak salataya eklenirse domates fazla sulanıyor).
Büyükçe bir kaba otlar konur, üzerine taze soğan ve küp doğranmış domates serpilir.
Sumak, kırmızı toz biber, az miktarda tuz eklenir (Sumak tuzlu bir baharat olduğu için sofra tuzunu az ekleyin) ve yavaşça harmanlanarak baharatların otlar ile karışması sağlanır. En son üzerine istenilen miktar nar ekşisi gezdirilir.

Afiyet olsun!